Bir varmış bir yokmuş… Uzak mı uzak, yemyeşil ağaçlarla çevrili büyük bir ormanın kenarında, küçük bir kulübede fakir ama sevgi dolu bir aile yaşarmış. Bu ailenin iki sevimli çocuğu varmış: Akıllı ve cesur Hansel ile nazik ve meraklı Gretel.

Babaları bir oduncuymuş. Gün boyu ormanda ağaç keserek geçimini sağlarmış. Ancak zor geçen bir kışın ardından evlerinde yiyecek kalmamış. Üstelik üvey anneleri, çocukları çok sevmezmiş. Bir gece, çocuklar yatarken anne ve babalarının konuşmalarını duymuşlar:

Üvey anne: “Yiyeceğimiz neredeyse bitti. Bu çocuklarla birlikte aç kalırız.”

Baba üzgünce: “Ama onlar benim çocuklarım…”

Üvey anne: “Yarın onları ormana götürelim, orada bırakıp dönelim.”

Hansel bu konuşmayı duyunca sessizce dışarı çıkmış ve ceplerini beyaz çakıl taşlarıyla doldurmuş. Ertesi sabah, anneleri onları ormana götürmüş. Hansel yürürken cebinden taşları birer birer yere atmış.

Günün sonunda anneleri: “Siz burada bekleyin, birazdan döneceğiz,” diyerek gitmiş ama geri dönmemişler. Hansel, taşların parladığı izi takip ederek Gretel’le birlikte evin yolunu bulmuş.

Ertesi gün, üvey anneleri yine aynı şeyi yapmak istemiş. Hansel bu kez taş toplayamamış ama yanında biraz bayat ekmek varmış. Ekmek parçalarını iz olarak yere bırakmış. Fakat ormanda kuşlar bu ekmek kırıntılarını yemiş. Geri dönüş yolunu bulamamışlar…

Hansel ve Gretel ormanda dolaşırken gözlerine inanamayacakları bir şey görmüşler: Duvarları kurabiyeden, çatısı çikolatadan, pencereleri şekerden yapılmış bir ev! Çok acıkmış oldukları için hemen yaklaşmışlar. Gretel camdan bir parça kırmış, Hansel de duvardan bir lokma koparmış.

Tam o sırada kapı açılmış ve yaşlı bir kadın gülümseyerek karşılarına çıkmış: “Sevgili çocuklar, aç görünüyorsunuz. İçeri gelin, size süt, pasta ve sıcak yataklar vereceğim.”

Çocuklar minnettarlıkla içeri girmiş. Ancak bu yaşlı kadın aslında kötü bir cadıymış. Tatlı evini çocukları kandırmak için yapmış. Ertesi sabah Hansel demir parmaklıkların arkasında uyanmış, Gretel ise ev işleri yapmak zorunda kalmış.

Cadı: “Hansel’i şişmanlatacağım, sonra da…” diye söylenmiş.

Ama Gretel çok zekice davranmış. Cadı her gün Hansel’e parmağını uzatmasını söyleyip kilo alıp almadığını kontrol edermiş. Hansel ise parmağı yerine kuru bir kemik uzatırmış. Cadı göremediği için zayıf sanırmış.

Günler geçmiş. Cadı sabırsızlanmış: “Yeter! Artık beklemeyeceğim!” demiş.

O gün cadı fırını yakmış ve Gretel’e seslenmiş: “Fırına bak bakalım, pişmiş mi?”

Ama Gretel numara yapmış: “Nasıl bakacağımı bilmiyorum…”

Cadı sinirlenip: “Böyle yapılır!” diyerek fırının içine eğilmiş. O anda Gretel cesaretini toplayarak cadıyı fırına itmiş ve kapağını kapatmış! Cadıdan kurtulmuşlar.

Evi aramaya başlamışlar ve gizli bir odada altınlar, değerli taşlar ve mücevherler bulmuşlar. Hepsini çuvallara doldurmuşlar. Ormandan çıkmayı başardıklarında büyük bir nehirle karşılaşmışlar. Neyse ki nehrin kenarında bir ördek varmış. Çocukları sırtında sırayla karşıya geçirmiş.

Nihayet yollarını bulup evlerine ulaşmışlar. Babaları onları gördüğüne çok sevinmiş ve üvey annelerinin çoktan evi terk ettiğini söylemiş. Hansel ve Gretel babalarına her şeyi anlatmış, getirdikleri altınlarla artık hiç aç kalmamışlar.

Bundan sonra Hansel, Gretel ve babaları sevgi ve bolluk içinde, mutlu bir hayat sürmüşler.

Ve masal burada bitmiş ama Hansel ile Gretel’in cesareti, nesiller boyu anlatılmaya devam etmiş.