Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, yemyeşil tepelerin, çiçeklerle bezenmiş vadilerin ve pırıl pırıl nehirlerin bulunduğu büyülü bir krallık varmış. Bu krallıkta Kral Altınkanat ve Kraliçe Gümüşgül adında çok sevilen bir kral ve kraliçe yaşarmış. Yıllar boyunca çocuk sahibi olmak için dua etmişler. Derken, bir sabah gökyüzünde yedi renkli bir gökkuşağı belirmiş ve o gün, Kraliçe sağlıklı bir kız çocuğu dünyaya getirmiş.
Bu güzel bebeğe “Aurora” adını vermişler. Prenses Aurora’nın doğumu tüm krallıkta büyük bir sevinçle kutlanmış. Kral ve Kraliçe, bu özel günü unutulmaz kılmak için büyük bir şenlik düzenlemiş. Ülkenin dört bir yanından insanlar, soylular, müzisyenler ve üç iyiliksever peri davet edilmiş. Her biri prensesi kutlamak ve ona özel hediyeler vermek için gelmiş.
Perilerin Büyülü Hediyeleri
İlk peri, Aurora’ya “güzellik” armağan etmiş. “Dünyadaki en güzel çiçeklerden bile daha güzel olacak,” demiş. İkinci peri, “müzik ve zarafet” vermiş. “Sesin kuşlar kadar tatlı olacak ve her adımın dans gibi zarif olacak,” demiş. Tam üçüncü peri hediyesini vermek üzereyken, kara bir dumanla birlikte salonun ortasında kötü kalpli cadı Karagöl belirmiş.
Lanet ve Umut
Karagöl, doğum şenliğine çağrılmadığı için öfke doluymuş. Karanlık sesiyle “Prenses Aurora, on altıncı yaş gününde parmağını bir iğneye batıracak ve sonsuz bir uykuya dalacak,” demiş. Salon buz kesmiş, herkes korkuyla birbirine bakmış.
Ancak üçüncü peri henüz hediyesini vermemiş olduğu için laneti tamamen ortadan kaldıramasa da değiştirebilmiş: “Aurora ölmeyecek, ama yüz yıl sürecek derin bir uykuya dalacak. Ve gerçek aşkın bir öpücüğüyle uyanacak.”
Gizlenen Prenses ve Sessiz Yıllar
Kral ve Kraliçe, tüm iğneleri, çıkrıkları ve dikiş aletlerini yok ettirmiş. Ayrıca üç iyiliksever peri, Aurora’yı korumak için onu ormandaki gizli bir kulübeye götürmüş. Prenses burada, “Gül” adını kullanarak büyümüş. Hiçbir şeyin farkında olmadan, doğayla iç içe, hayvanlarla ve çiçeklerle arkadaşlık kurarak mutlu bir çocukluk geçirmiş.
Günler günleri, aylar yılları kovalamış. Aurora büyüdükçe güzelliği, zarafeti ve sevecenliği herkesi etkiler olmuş. Ancak on altıncı yaş gününde kader kaçınılmaz olmuş.
Kaderle Yüzleşme
Aurora o sabah uyanıp ormanda yürürken eski bir kuleye rastlamış. Merakına yenik düşüp kuleye çıkmış ve orada yaşlı bir kadınla (aslında Karagöl’ün gönderdiği bir kukla) karşılaşmış. Kadın, iplik eğiriyormuş. Aurora, o garip aleti merak edip dokunmuş ve parmağına iğne batmış. O anda lanet işlemiş ve Aurora, yere yavaşça süzülerek derin bir uykuya dalmış.
Periler hemen krallığa haber uçurmuş. Kral ve Kraliçe büyük bir üzüntüyle kaleye dönmüş. Periler, tüm kaleyi büyüleyerek herkesin uyumasını sağlamış. Böylece Aurora uyanana kadar herkes onunla birlikte uyuyacakmış.
Yüz Yıllık Uyku ve Gerçek Aşk
Aurora ve krallık tam yüz yıl boyunca uykuda kalmış. Sarayın etrafını dikenli sarmaşıklar sarmış, kimse içeri girememiş. Ta ki cesur bir prens, adını duyanlar arasında “Işıkkalp Prensi” olarak bilinen genç bir delikanlı, Aurora’nın hikâyesini işitene dek…
Prens, saraya ulaşmak için ormanın en derinlerinden geçmiş, dikenli sarmaşıkların içinden kılıcıyla yol açmış. Sonunda kaleye ulaştığında, prensesi altın saçları yastığa dağılmış, gözleri kapalı ama yüzünde huzur dolu bir ifade ile bulmuş. Onun güzelliğine ve masumiyetine hayran kalan prens, prensesin yanına eğilmiş ve nazikçe alnına bir öpücük kondurmuş.
Uyanış ve Mutlu Son
O anda, Aurora’nın gözleri yavaşça aralanmış. Kalbindeki sevgi ışığıyla uyanmış ve etrafına bakarak, “Ben… rüyada mıydım?” demiş. Prens, “Hayır, artık uyanıksın. Ve yalnız değilsin,” demiş.
O anda saraydaki herkes uyanmaya başlamış. Kuşlar ötüşmeye, saatler tik tak etmeye, mutfaktaki aşçılar tencerelerini karıştırmaya başlamış. Krallık, yeniden hayat dolmuş.
Aurora ve Işıkkalp Prensi kısa sürede evlenmiş ve tüm krallık bu mutlu birlikteliği büyük bir şenlikle kutlamış. Aurora, sevgi, nezaket ve cesaretle büyümüş bir prenses olarak, ülkesine ışık ve umut getirmiş.
Ve Sonunda…
Kral ve Kraliçe, kızlarının kaderine karşı gösterdiği sabır ve sevgi dolu yaklaşımıyla onurlandırılmış. Prens ve Aurora, birlikte bilgece yönetim sürdürmüşler. Her yıl, yüz yıl süren uykunun hatırasına barış festivalleri düzenlenmiş.
Ve işte böylece, Uyuyan Güzel ve onun sevgiyle dolu uyanışı, nesiller boyu anlatılan bir masal olmuş. Çünkü gerçek sevgi, zamanla bile yok olmayan en güçlü büyüdür…