Bir zamanlar, rengârenk duvarlarla süslenmiş, cıvıl cıvıl çocuk seslerinin yankılandığı bir ilkokul varmış. Bu okulun en sevilen yeri ise hiç şüphesiz geniş okul bahçesiymiş. Bahçede büyük bir zeytin ağacı gölgelik yapar, rengarenk çiçekler etrafa neşe saçar ve çeşitli oyun alanları çocukları bekler dururmuş. Ama en çok sevilen şey, tenefüs zilinin çalmasıymış!
Okulun tenefüs zili, melodik ve eğlenceli bir tonda çalarmış. Zil sesi çaldığında, sınıflardan çocuklar sevinçle dışarı fırlarmış. Bahçeye ayak bastıklarında sanki bambaşka bir dünyaya geçerlermiş. Bu dünyada gülücükler bol, oyunlar sınırsızmış.
Bir gün, okul yönetimi çocuklara sürpriz yapmış. Bahçeye yepyeni bir kaydırak ve rengarenk salıncaklar yerleştirilmiş. Sabah haberi duyan çocuklar o günkü derslerin bir an önce bitmesini beklemiş. Ve nihayet, saat 10:00’da o neşeli zil sesi duyulmuş: Teneffüs zamanı!
Buse, Zeynep, Ahmet ve Mert isimli dört arkadaş, yeni kaydırağı görmek için ilk koşanlardan olmuş. Kaydırak elma şeklinde parlak bir bayrağa sahipmiş. Kaydırağın ucuna gelen Buse, “Ben bir kuş gibi uçarım!” diye bağırarak hızla kaymış. Zeynep hemen ardından kayarak “Ben de bir yıldız gibi parlarım!” demiş.
Ahmet, yeni salıncağa kurulmuş ve “Hedefim gökyüzü!” diyerek sallanmaya başlamış. Mert ise iplerle örülmüş renkli tırmanma alanına yönelmiş. “Bakın nasıl tırmanıyorum!” diye bağırmış. Arkadaşları onu alkışlamış. Çocuklar, yepyeni oyun alanlarını birlikte keşfetmenin mutluluğunu yaşıyorlarmış.
O sırada, rengarenk kanatlı bir kelebek bahçeye konuvermiş. Çocuklar kelebeği fark edince sevinç çığlıkları atarak onun peşine düşmüşler. Kelebek sağa sola uçarak adeta oyunlarına katılmış. Zeynep, “Belki de bu kelebek bizim yeni arkadaşımız olur!” demiş. Çocuklar onunla yarışarak neşeyle bahçede dönüp durmuşlar.
Bahçedeki büyük zeytin ağacı da çocukların eğlencesine ortak olmuş. Ağacın altında oturan bazı çocuklar, ağaç gövdesine sırtlarını dayayıp kitaplarını okumuş. Kimileri ise gölgesinde piknik yapar gibi sandviçlerini yemiş. Bahçede sessizce oyun oynayanlar kadar, koşa koşa oynayanlar da varmış. Herkesin bir köşede kendi neşesi varmış.
Teneffüs bitiş zilinin sesi duyulunca, çocuklar biraz üzülerek sınıflarına dönmüşler. Ama akılları bahçede kalmış. Öğretmenleri, onların ne kadar eğlendiğini fark etmiş ve “Bahçede yaşadığınız güzel anıları yazıya dökmek ister misiniz?” diye sormuş. Böylece çocuklar, o günkü oyunlarını, arkadaşlıklarını ve duygularını yazmışlar.
Öğleden sonra tekrar teneffüs zili çaldığında, çocuklar yeniden bahçeye koşmuşlar. Bu sefer başka oyunlar kurmuşlar. Kimisi ip atlamış, kimisi sek sek oynamış. Bazıları ise kelebek peşinde yine koşturmuş.
Okulun müdürü pencereden dışarı bakarken, çocukların neşesini görünce mutlu olmuş. “Bahçede oynayan çocuklar, okulun kalbidir,” demiş. O andan itibaren okulda bahçeye daha fazla önem verilmiş. Yeni oyun alanları planlanmış, ağaçların altına banklar yerleştirilmiş.
Ve böylece her teneffüs zili çaldığında, okul bahçesi neşeyle dolup taşmış. Çocuklar her gün bahçede eğlenmiş, yeni şeyler öğrenmiş ve unutulmaz anılar biriktirmiş.
Son
Bu masal, çocuklara okul yaşamının güzelliğini, teneffüslerin neşesini ve arkadaşlıkla geçen zamanların kıymetini anlatır.