Bir varmış bir yokmuş… Uzak diyarlarda, yemyeşil ağaçlarla kaplı, kuş cıvıltılarıyla dolu, mis gibi çiçek kokan büyülü bir orman varmış. Bu ormanda, Lino adında sevimli, nazik ve meraklı bir yavru ceylan yaşarmış. Lino’nun gözleri pırıl pırıl, kulakları uyanık, kalbi ise sevgi doluymuş.
Lino, annesiyle birlikte geniş çayırlarda koşmayı, taze otlardan yemeyi ve sabahları göl kenarındaki suyu içmeyi çok severmiş. Ormanın diğer hayvanları da Lino’yu çok sever, onun cesaretini ve neşesini örnek alırlarmış.
Bir sabah, orman güneşin ilk ışıklarıyla uyanırken, Lino annesiyle birlikte çiçekli bir alanda kahvaltı yapıyormuş. O sırada uzaklardan kuşların heyecanlı ötüşleri duyulmuş. Lino, meraklı bakışlarıyla annesine dönmüş:
“Anne, neler oluyor? Neden kuşlar böyle heyecanlı ötüyor?”
Annesi gülümsemiş: “Bugün ormanda ilkbahar kutlaması var, yavrum. Hayvanlar bir araya gelir, şarkılar söyler ve birlikte eğlenirler.”
Lino’nun kalbi heyecandan hızla atmaya başlamış. O da hemen katılmak istemiş. Annesiyle birlikte ormanın kalbindeki büyük açıklığa doğru yürümüşler. Burada tavşanlar, sincaplar, kuşlar, kaplumbağalar ve kelebekler bir araya gelmiş. Herkes büyük bir coşkuyla hazırlık yapıyormuş.
Tavşan Titi, mor bir çiçek tacı taşırken, sincap Mimi kozalaklardan minik çalgılar yapıyormuş. Kuşlar rengarenk tüyleriyle şarkı söylüyor, kaplumbağalar ise su kenarında neşeli oyunlar oynuyormuş.
Lino, ilk başta biraz çekingen durmuş. Ama sonra annesi kulağına fısıldamış: “Cesur ol, Lino. Yeni arkadaşlar edinmek için harika bir gün!”
Lino, utangaç adımlarla Titi’nin yanına gitmiş. Titi gülerek: “Merhaba Lino! Gel, sana çiçek tacı yapalım,” demiş. Lino başına mor ve beyaz çiçeklerden oluşan bir taç takmış ve hemen kendini daha özgüvenli hissetmiş.
Birlikte şarkılar söylemiş, dans etmişler. Sincap Mimi’nin getirdiği kozalak çalgısıyla Lino ritim tutmaya başlamış. Kuşlar gökyüzünde halkalar çizerek onları izliyormuş.
Tam herkes eğlenirken, ormanın derinliklerinden garip bir ses gelmiş. Yaşlı baykuş Kuki, aceleyle uçup açıklığa gelmiş ve “Fırtına yaklaşıyor! Hepimiz güvende olmalıyız!” demiş.
Hayvanlar korkmuş ama Lino hemen cesaretle ileri çıkmış: “Hepimiz birlikte çalışırsak güvenli bir yer bulabiliriz!” demiş. Lino’nun bu sözü herkese cesaret vermiş.
Titi ve Mimi, Lino’nun liderliğinde ormanın korunaklı mağarasına gitmek için yola çıkmışlar. Lino, yolda düşen minik kaplumbağayı sırtına almış, Mimi kozalak çalgısını toplayarak arkadan gelmiş. Kuşlar da yukarıdan uçup yol göstermiş.
Mağaraya ulaştıklarında herkes derin bir nefes almış. Fırtına dışarıda uğuldarken içeride Lino’nun önderliğinde birlikte şarkılar söylemişler, birbirlerine sarılmışlar ve korkularını paylaşmışlar.
Fırtına dindikten sonra Lino, annesine dönüp demiş ki: “Anne, birlikte olduğumuz sürece hiçbir şeyden korkmamıza gerek yokmuş!” Annesi gözlerinden sevgi dolu bir bakışla onu öpmüş: “Evet yavrum, dostluk ve dayanışma en büyük güçtür.”
Ertesi gün ormanda hayat tekrar neşeyle dolmuş. Lino, artık hem cesur hem de lider ruhlu bir ceylan olmuş. Tüm hayvanlar ona saygı duymuş ve onu çok sevmişler. Lino da her sabah yeni maceralara atılmak için uyanır, dostlarına yardım eder, ormanda barışı ve neşeyi korumaya çalışırmış.
Ve ormanın derinliklerinde, Lino’nun cesareti, sevgisi ve dostluğu dilden dile yayılmış. Her yeni yavru ceylan, Lino’nun hikayesini duyarak büyür ve “Birlikte olmak en büyük güçtür!” diyerek yaşamış.
Ve böylece, Minik Ceylan Lino’nun hikayesi, umut, dostluk ve cesaret dolu bir masal olarak kuş cıvıltılarıyla ormanın en uç köşelerine kadar yayılmış.
Ve masal burada bitmiş. Ama Lino’nun maceraları, her gün ormanda devam ediyormuş…