Bir zamanlar, yemyeşil tepelerle çevrili, masalları andıran huzurlu bir vadide Pamuk adında sevimli bir koyun yaşardı. Pamuk, bembeyaz, yumuşacık tüyleri ve merak dolu gözleriyle herkesin sevgisini kazanmıştı. Günlerini diğer koyunlarla çimenlerin üzerinde yuvarlanarak, güneşin tadını çıkararak ve tatlı çiçekleri koklayarak geçirirdi. Ama Pamuk’un kalbinde hep bir merak duygusu vardı. Özellikle geceleri gökyüzüne baktığında, parıldayan yıldızların gizemi onu çok etkilerdi.

Bir gece, Pamuk gökyüzünü seyrederken yıldızların daha da parlak olduğunu fark etti. “Bu ışıklar neden bu kadar büyüleyici?” diye düşündü. Ertesi sabah, en yakın arkadaşları olan Çilek adındaki enerjik tavşan ve Mavi adında neşeli bir kuşla buluştu. Merakını onlarla paylaştı. Çilek hemen heyecanlandı: “Belki de yıldızlar gece ortaya çıkan büyülü yaratıklardır!” Mavi ise kanatlarını çırparak “Haydi bu gece yıldızların sırrını birlikte çözelim!” dedi.

Akşam olduğunda üç arkadaş yola çıktı. Ormanın içlerine doğru ilerlediler. Gecenin serinliğiyle yapraklar hafif hafif sallanıyor, uzaklardan baykuşların sesleri geliyordu. Pamuk, yıldızların altındaki bu gizemli atmosferde yürümeyi çok seviyordu. Yol boyunca parlayan çiçekler, gece kelebeği ve ateşböcekleri onlara eşlik etti.

Ormanın derinliklerinde küçük bir açıklığa vardıklarında, gökyüzü tamamen görünür hale geldi. Sonsuz gibi uzanan karanlık gökyüzünde, binlerce yıldız parıldıyordu. Mavi, “Bak Pamuk! Yıldızlar sanki bize gülümsüyor,” dedi. Çilek ise “Bir dilek tutalım! Belki yıldızlar dilekleri gerçekleştirir,” diye fısıldadı.

O sırada uzaklardan bir ışık huzmesi yaklaştı. Bu, yaşlı Bilge Baykuş’tu. Sessizce süzülerek yanlarına indi. “Yıldızların sırrını mı öğrenmek istiyorsunuz çocuklar?” diye sordu. Üçü birden başlarını salladılar. Bilge Baykuş, “Yıldızlar, sevgiyle, dostlukla ve hayallerle parlar. Gözlerinizdeki ışığı onlar hisseder. Yani, yıldızları parlak yapan sizsiniz,” dedi.

Pamuk, Bilge Baykuş’un sözleriyle birden her şeyi anlamıştı. O an etrafında olan her şeyi – arkadaşlarını, gökyüzünü, doğayı – daha da çok sevdiğini hissetti. “Yıldızlar, bizim içimizdeki iyiliğin bir yansıması,” dedi Pamuk. O gece, üç arkadaş gökyüzünün altında şarkılar söyleyerek, yıldızlara hikâyeler anlatarak sabaha kadar vakit geçirdi.

Güneşin ilk ışıkları gökyüzünü aydınlatmaya başladığında, üç arkadaş sarılarak vadilerine döndüler. Pamuk artık biliyordu ki, yıldızların parıltısı sadece uzaydaki ışıklardan değil, birlikte geçirilen zamanların, samimiyetin ve dostluğun sıcaklığından geliyordu.

O günden sonra Pamuk her gece yıldızlara bakarken gülümser ve kendi kendine fısıldardı: “Dostluk, gökyüzündeki en parlak yıldızdır.”

Ve böylece, Pamuk ve arkadaşları her yeni geceyi bir macera olarak görmeye devam ettiler. Her parlayan yıldız, birlikte geçirdikleri güzel zamanların bir hatırası oldu.

Ve masal burada biter.