Bir zamanlar, yemyeşil tepelerle çevrili huzurlu bir vadide Karagöz adında sevimli mi sevimli bir eşek yaşarmış. Karagöz, sadece görünüşüyle değil, aynı zamanda neşeli tavırları, yardımseverliği ve doğaya olan sevgisiyle de ormandaki tüm hayvanların gönlünde taht kurmuş.
Her sabah güneşin ilk ışıklarıyla uyanan Karagöz, çimenlerin üzerinde yuvarlanır, gökyüzüne bakarak derin derin nefes alırmış. Sonra evinin yanındaki rengârenk çiçeklerle dolu küçük bahçesine uğrar, çiçekleri tek tek sular ve onlarla konuşurmuş.
Bir gün, Karagöz vadide dolaşırken daha önce hiç fark etmediği bir patika dikkatini çekmiş. Merakı uyanan Karagöz, “Acaba bu yol nereye gidiyor?” diye düşünerek patikaya yönelmiş. Yol, kıvrıla kıvrıla ilerliyor, çalılar arasında gizemli bir güzergâh oluşturuyormuş.
Uzunca bir yürüyüşün ardından Karagöz, birden karşısında büyülü bir bahçe görmüş. Bu bahçe, sanki masallardan çıkmış gibiymiş. Ortasında göğe uzanan dev bir ağaç, etrafında rengarenk çiçekler ve sayısız meyve ağacı varmış. Her ağaç başka bir meyve taşıyor, havayı tatlı bir koku sarıyormuş.
Karagöz, hayranlıkla bahçeyi dolaşmaya başlamış. Derken dev ağacın gölgesinde, uyuklayan yaşlı bir kaplumbağa fark etmiş. Kaplumbağa, gözlerini açmış ve Karagöz’e gülümsemiş.
“Hoş geldin Karagöz,” demiş yavaşça. “Ben bu efsanevi bahçenin koruyucusuyum. Bu bahçe, sevgiyle, dostlukla ve paylaşımla büyür.”
Karagöz heyecanla sormuş: “Peki ben bu bahçeye nasıl yardımcı olabilirim?”
Kaplumbağa, “Bahçedeki güzellikleri tek başına saklamak yerine, diğer dostlarınla paylaşmalısın. Doğa, paylaştıkça çoğalır,” demiş.
Karagöz bu sözlerden çok etkilenmiş. Hemen vadideki dostlarını düşünmüş: Minik kirpi Tilki, neşeli tavşan Topik, konuşkan papağan Lolo ve tabii ki her sabah selamlaştığı ördek ailesi…
Karagöz, meyve ağaçlarından bazı tatlı armutlar, elmalar ve üzüm salkımları toplamış ve vadisine dönmüş. Arkadaşlarına bu güzel meyveleri uzatırken, “Gelin, size harika bir yer göstereceğim!” demiş.
Ertesi gün, tüm hayvanlar Karagöz’ün peşinden gitmiş. Bahçeye vardıklarında, hayranlıkla etrafa bakmışlar. Tilki, “Böyle güzel bir yer daha önce hiç görmedim!” derken, tavşan Topik hemen çiçeklerin arasında zıplamaya başlamış.
Kaplumbağa, hayvanların sevincini görünce gülümsemiş. “İşte bu yüzden bu bahçe büyümeye devam edecek. Ne zaman birlik ve paylaşma varsa, doğa da sizi ödüllendirir.”
O günden sonra Karagöz ve arkadaşları her gün bu bahçeye uğramış. Çiçekleri sulamış, ağaçlara bakım yapmış, çimenlerin üzerinde oyunlar oynamışlar. Bahçe sadece meyve değil, aynı zamanda neşe, dostluk ve mutluluk da vermiş onlara.
Bir gün, vadide büyük bir kuraklık olmuş. Ağaçlar kurumuş, çimenler sararmış. Ama Karagöz ve dostları hiç yılmamış. Her sabah sırayla bahçeye su taşımışlar. Hep birlikte çalışarak bahçeyi yeniden canlandırmışlar.
Böylece efsanevi bahçe, vadinin sembolü haline gelmiş. Artık herkes Karagöz’ü sadece sevimliliğiyle değil, aynı zamanda doğaya olan bağlılığıyla da tanırmış. Bahçe, Karagöz ve arkadaşlarının dostluğu sayesinde sonsuza dek yeşermeye devam etmiş.
Ve masal burada biter.